Amasya ovası ve yakın çevresinin fiziki coğrafyası / Halil İbrahim Zeybek; Danışman Ali Uzun.
Özet
Araştırma sahası, Karadeniz Bölgesi'nin Orta Karadeniz Bölümü'nde kabaca 35-36 derece doğu boylamı ile 40-41 derece kuzey enlemleri arasında yer almaktadır. Yaklaşık 1350 km2'lik yüzölçüme sahiptir. Çalışma sahası, Amasya Ovası ve onu çevreleyen sağlık alanlarla ile jeomorfolojik bir havza karakteri göstermektedir. Sahanın sınırlandırılmasında, Amasya Ovası'nı çevreleyen Çakır Dağları, Sakara Sakarat Dağı, Sarıtaş Dağı, Buzluk Dağı, Karadağ ve Kırlar Dağı gibi yüksek kütlenin üzerinden geçen su bölümü çizgileri esas alınmıştır. Yöredeki en eski formasyonları Paleozoik'e ait metamorfikler oluşturmaktadır. Bunlar, araştırma sahasının güneyinde geniş yayılışa sahiptirler. Ayrıca, Damudere Köyü çevresinden Tokat Irmağı'na kadar olan alanda, Sevincer-Karaköprü köyleri arasında kalan kesimin güneyinde, ilyas ve Mahmatlar köylerinin kuzeyinde ve ayrıca, Amasya şehir merkezi çevresinde yayılış gösterirler. Bu formasyon, Alp (1972) ve KARALİOĞLU (1983) tarafından yeşil şist ve fillatl olmak üzere, iki gruba ayrılmıştır. Çalışma sahasında yüzeyleyen Paleozoik (Permo- Karbonifer) yaşlı bir diğer formasyon ise, yarı kristalize kalkerlerdir. Bunlar çoğunlukla tek kütleler durumunda olup, sakarat Dağlarının güney kesiminde yayılış gösterirler. Araştırma sahasındaki Liyas formasyonları flişlerden oluşmaktadır. Bunlar, Sıraböcek köyü güneyinden Deliçay-Yeşilırmak kavşağı arasındaki saha ile Kötüköy, Aydoğdu ve Kayabaşı köyleri çevresinde mostra verirler. İnceleme sahasında en geniş yayılışa Jura-Kretase kalkerleri sahiptir. Bunlar, çoğunlukla metamorfik seriye ait formasyonlar üzerinde parçalar halind halinde bulunurlar. Amasya şehir merkezi çevresindekiler, literatüre ''Amasya Kalkerleri'' olarak geçmiştir. Bunların, kalınlıkları Ferhatkaya Tepe'de 300 m.den fazladır. Yamaç eğim değerlerinin yüksek olduğu bazı kesimlerde, çalı ve ot formasyonlarının da tahribi ile erozyon şiddetlenmiş, toprak örtüsü bütünü ile yıkanarak ana kaya açığa çıkmıştır. Bu kesimlerde kayaların çatlaklarına tutunan bir kaç tür dışında, bir bitki örtüsünden bahsetmenin mümkün olmadığı görülmektedir. Diğer bir deyişle, araştırma sahasında üç aşamalı bir degradasyonal gidişin izleri görülmektedir.